باب: من اكتوى
أو كوى غيره،
وفضل من لم
يكتو.
17. KENDİSİNİ DAĞLATAN YAHUT BAŞKASINI DAĞLAYAN VE DAĞLAMA
YAPTIRMAYANIN FAZİLETİ
حدثنا أبو
الوليد: هشام
بن عبد الملك:
حدثنا عبد
الرحمن بن
سليمان بن
الغسيل: حدثنا
عاصم بن عمر بن
قتادة قال:
سمعت جابراً،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (إن
كان في شيء من
أدويتكم
شفاء، ففي
شرطة محجم، أو
لذعة بنار،
وما أحب أن
أكتوي).
[-5704-] Cabir'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Eğer sizin tedavi için kullandığınız yollardan herhangi
birisinde bir şifa varsa bu, bir hacamat neşterinde yahut bir ateş
dağlamasındadır. Bununla birlikte ben dağlanmayı sevmiyorum."
حدثنا عمران
بن ميسرة:
حدثنا ابن
فضيل: حدثنا حُصَين،
عن عامر، عن
عمران بن
حُصَين رضي
الله عنهما
قال:
لا
رُقية إلا من
عين أو
حُمَةٍ.
فذكرته لسعيد بن
جُبَير فقال:
حدثنا ابن
عباس: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (عُرضت
عليَّ الأمم،
فجعل النبي
والنبيان
يمرون معهم
الرهط، والنبي
ليس معه أحد،
حتى رُفِعَ لي
سواد عظيم،
قلت: ما هذا؟
أمتي هذه؟
قيل: هذا موسى
وقومه، قيل:
انظر إلى
الأفق، فإذا
سواد يملأ
الأفق، ثم قيل
لي: انظر ها
هنا وها هنا
في آفاق
السماء، فإذا
سواد قد ملأ
الأفق، قيل:
هذه أمتك،
ويدخل الجنة
من هؤلاء
سبعون ألفاً
بغير حساب). ثم
دخل ولم يبيِّن
لهم، فأفاض
القوم،
وقالوا: نحن الذين
آمنا بالله
واتبعنا
رسوله، فنحن
هم، أو
أولادنا
الذين ولدوا
في الإسلام،
فإنا ولدنا في
الجاهلية،
فبلغ النبي
صلى الله عليه
وسلم فخرج،
فقال: (هم
الذين لا
يسترقون، ولا
يتطيرون، ولا
يكتوون، وعلى
ربهم يتوكلون).
فقال
عُكَّاشة بن
مِحْصَن:
أمنهم أنا يا رسول
الله؟ قال:
(نعم). فقام آخر
فقال: أمنهم
أنا؟ قال: (سبقك
بها عُكَّاشة).
[-5705-] İbn Abbas r.a.'dan Rasulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurdu:
"Ümmetler bana gösterildi. Nebiler birer ikişer,
beraberlerinde onar yirmişer kişilik gruplarla birlikte geçiyor, kimi Nebi ile
beraber hiç kimse de bulunmuyordu. Nihayet uzakta bana büyük bir karartı
gösterildi. Bu nedir, bu benim ümmetim midir, diye sordum. Bana:
Hayır, bu Musa ve onun kavmidir, denildi. Bana: Ufuğa bak,
denildi. Ufuğu dolduran büyük bir karartı gördüm. Sonra tekrar bana:
Şuraya ve şuraya da -semanın bu ufuklarına- bak, denildi.
Ufuk(lar)ı doldurmuş karartılar görüverdim. Bana: Bu senin ümmetindir, denildi.
Hem bunlardan yetmişbin kişi hesapsız olarak cennete girecektir.
Daha sonra Rasulullah içeri girdi ve onlara herhangi bir açıklama
yapmadı.
Bu sebeple meclistekiler tartışmaya koyuldular ve şöyle dediler:
Biz Allah'a iman eden, Rasulüne uyan kimseleriz. Bu sebeple onlar bizler olmalıyız
yahut İslam geldikten sonra dünyaya gelen çocuklarımızdır. Çünkü biz cahiliye
döneminde dünyaya geldik.
Onların bu tartışmaları Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
ulaşınca, yanlarına çıkarak geldi ve şöyle dedi:
Onlar rukye (okumakla tedavi)ye başvurmayanlar, herhangi bir şeyin
uğursuzluğunu kabul etmeyenler, kendilerini dağlatmayanlar ve yalnızca
Rablerine tevekkül edenlerdir.
Ukaşe b. Mihsan: Ben onlardan mıyım, ey Allah'ın Rasulü, diye
sordu; Allah Rasulü: Evet, dedi. Bir başkası kalkarak: Ben de onlardan mıyım,
diye sordu. Allah Rasulü:
Bu hususta Ukaşe senin önüne geçti, diye cevap verdi."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Kendisini dağlatan yahut başkasını dağlayan ve dağlama
yapmayanın fazileti." Bu başlıkla ihtiyaç sebebiyle dağlamanın caiz
olduğunu, ama biricik tedavi yolu o değilse, dağlamayı terk etmenin daha uygun
olduğunu, caiz olması halinde ise kişinin bu işi bizzat kendisinin kendisine
yapmasından da kendisinin başkasına yaptırmasından da kendisinin başkasını
dağlamasından da genel kapsamlı olduğunu anlatmak istemiş gibidir. Cevazın
geneloluşu, başlıktaki iki hadisten birincisinde dağlamaya şifanın nispet
edilişinden anlaşılmaktadır. Onu terk etmenin faziletli olduğu da:
"Bununla birlikte ben dağlanmayı sevmiyorum" buyruğundan anlaşılmaktadır.
Müslim, Ebu'z-Zubeyr yoluyla Cabir'den şöyle dediğini rivayet
etmektedir:
"Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ubey b. Ka'b'a bir doktor
gönderdi. O da onun bir damarını kesti, sonra onu dağladı."
Tahavı'nin, Enes'ten rivayet edip Hakim'in de sahih olduğunu
belirttiği hadise göre Enes şöyle demiştir: "Ebu Talha, Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem zamanında beni dağladı." Bu hadisin aslı Buhari'dedir.
Buna göre zatu'l-cenb hastalığından onu dağlamıştır. Biraz sonra gelecektir.
Tirmizi'de de Enes'ten şu rivayet zikredilmiştir: "Nebi
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Es'ad b. Zurare'yi, ona silah ın keskin ucunun
'isabet etmesi dolayısıyla dağlamıştı."
Müslim, İmran b. Husayn yoluyla şu rivayeti nakletmektedir:
"Ben dağlanıncaya kadar bana selam veriliyordu. (Dağlanınca bana selam
vermek) terk edildi. Sonra ben dağlanmayı terk ettim. Tekrar selam verilir
oldu." Yine Müslim'de, İmran b. Husayn'dan bir başka yoldan şöyle dediği
rivayet edilmektedir:
"Daha önce benden kesilen sonra tekrar bana döndü."
Bununla kastettiği, meleklerin ona selam verişi idi. Asıl da böyledir. Bir
lafızda da şöyle denilmektedir: "Bana selam veriliyordu. Ben dağlanınca
bana verilen selam kesildi. Dağlamayı bırakıp vazgeçince tekrar bana selam
verilir oldu."
Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi, İmran'dan şu rivayeti
zikretmişlerdir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem değlamayı
yasakladı. Ama biz dağlandık, ne istediğimize kavuştuk, ne de başarılı
olduk." Bir lafızda da: "İf/ah olmadılar ve başaramadılar" denilmektedir.
Senedi kavidir. Burada dağlamanın yasaklanışı, mekruhluğa yahut daha uygun
olanın aksi haline yorumlanır. Çünkü hadislerin toplamı bunu gerektirmektedir.
Şöyle de açıklanmıştır: Bu İmran'a has bir olaydır. Çünkü İmran'da
basur vardı ve o basurun yeri tehlikeli olduğundan orayı dağlamasını yasakladı.
Ama basurları azınca dağladı. Fakat bir türlü iyi olmadı.
İbn Kuteybe dedi ki: Dağlama iki türlüdür: "Birisi
hastalanmamak için sağlıklı olanın dağlanması, işte a1eyhte sözlerin söylendiği
ve dağlama yapan tevekkü! etmemiş olur, denilen kişi bu tür dağlamayı
yapandır." Çünkü o bu davranışı ile kaderi geri çevirmek istemektedir.
Kader ise asla geri çevrilemez. İkincisi ise azan bir yaranın ve k.esilen bir
organın dağlanmasıdır. Işte bu yolla tedavinin meşru olduğu dağlanma şekli
budur. Eğer dağlama, bu yolla iyileşmesi muhtemel bir iş için yapılırsa bu da
evla (daha uygun) olana aykırı bir tutumdur. Çünkü bu yolla, muhakkak olmayan
bir sonuç elde etmek için ateşle acilen bir azaplahdırma söz kOııusudur. Bu
husustaki hadislerin toplamından, bu işin yapılmasının caiz olduğu
anlaşılmaktadır. Yapılmayışının istenmesi ise yasak oluşuna delil değildir.
Aksine onu terk etmenin, yapmaktan daha uygun olduğunu gösterir. Dağlamayı terk
edenin övülmesi de bu kabildendir. Bunun yasaklanışına gelince, bu ya
muhayyerlik ya da tenzih ifade etmek içindir yahut şifa bulmak için geriye
kalan biricik yolun o olduğu hallerden başkası hakkındadır. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
Bu hususta bazı açıklamalar "şifa üç şeydedir"
başlığında geçmiş bulunmaktadır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisini
dağladığına dair sahih herhangi bir rivayet görmüş değilim.
"Ancak nazardan yahut zehirden (humadan) dolayı rukye
yapılır." Sa'leb ve başkaları der ki: Huma (zehir), akrep zehiri demektir.
el-Hattabı ise, bu yılan yahut akı'ep gibi zehirli her bir haşarat demektir,
demiştir.
باب:
الإثْمِدِ
والكحل من
الرَّمد.
18. GÖZ HASTALIĞINDAN DOLAYI SÜRME TAŞI VE SÜRME
فيه عن أم
عطية.
Bu hususta Ümmü Atiye'den rivayet edilmiş bir hadis vardır.
حدثنا
مسدَّد: حدثنا
يحيى، عن
شُعبة قال:
حدثني حُمَيد
بن نافع، عن
زينب، عن أم
سلمة رضي الله
عنها:
أن
امرأة توفي
زوجها،
فاشتكت
عينها،
فذكروها
للنبي صلى
الله عليه
وسلم وذكروا
له الكحل، وأنه
يُخاف على
عينها، فقال:
(لقد كانت
إحداكن تمكث
في بيتها، في
شر أحلاسها،
أو: في
أحلاسها في شر
بيتها، فإذا
مر كلب رمت
بعرة، فلا،
أربعة أشهر وعشراً).
[-5706-] Ümmü Seleme r.anha'dan rivayete göre, "Bir
kadının kocası vefat etmişti. Gözlerinden rahatsızland!. Bu kadının durumunu
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söylediler ve göze sürme çekmeyi söz konusu
edip, kadının gözüne zarar geleceğinden korkulduğunu söylediler.
O da şöyle buyurdu: And olsun sizden bir kadın evinde en kötü
elbiseleri içerisinde -yahut: elbisesinde evinin en kötü yerinde- kalır
dururdu. Bir köpek geçti mi kadın bir tezek atardJ. Bu sebeple, (beklemesi
gereken iddet olan) dört ayan gün geçmedikçe olmaz."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Göz hastalığından dolayı sürme taşı ve sürme çekmek."
Yani remed (denilen göz hastalığı) sebebiyle ... Remed (aftaimi veya traham
denilen hastalık) gözün görünen beyazını teşkil eden tabakada arız olan sıcak
(iltihaplı) bir hastalıktır. Bu hastalığın sebebi, mideden dimağa doğru
yükselen buharlar yahut birtakım ihtilMiarın oraya dökülmesidir. Bu iltihap
genize doğru giderse nezleyi, göze doğru giderse remed denilen bu hastalığı
ortaya çıkartır.
"Bu hususta Ümmü Atiyye'den bir hadis rivayet
edilmiştir." O bu sözleri ile Ümmü Atiye'nin merfu' olarak rivayet ettiği şu
hadisine işaret etmektedir:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kadının kocası
dışında bir yakını için üç günden fazla yas tutması helal değildir." Böyle
bir kadın sürme çekemez. Bu hadis de iddet bahislerinde geçmiş bulunmaktadır.
Ama ben bu hadisin rivayet yollarından herhangi birisinde ismid (denilen sürme
taşı)den söz edildiğini görmedim. Sanki Arapların çoğunlukla ismidi sürme yapıp
kullanmış olmalarından dolayı onu zikretmiş gibidir.
İbn Abbas'ın merfu' olarak rivayet ettiği hadiste ise bu açıkça
zikredilmiş bulunmaktadır: "İsmid (sürme taşı) ile sürmeleniniz. Çünkü o,
gözü parlatıl' ve saçların bitmesini sağlar." Bu hadisi Tirmizi, hasen
olduğunu belirterek rivayet etmiştir. Lafız da ona aittir.
İsmid kırmızıya çalan siyah renkli bir taştır. Hicaz bölgesinde
bulunur. En güzeli ise Asbahan'dan getirilendir.
Bu hadislerden ismid'den sürme yapıp kullanmanın müstehap olduğu
anlaşılmaktadır. Sürmenin tek olarak çekileceği, Ebu Hureyre yoluyla, Ebu
Davud'un Sünen'inde merfu' bir rivayet olarak zikredilmiş bulunmaktadır. İşaret
etmiş bulunduğum bazı hadislerde sürme çekmenin nasılolacağı da zikredilmiştir.
Sonuç olarak anlaşıldığına göre her bir göze üç defa sürme çekilir. Böylelikle
her göze kendi Başına tek sayıda sürme çekilmiş olur.